EL AMARA

Bakın şu işe, her şey güllük gülüstanlık olmuşta sanki, çekemeyenler var.
Çamur atmak için bahane arar hale gelmişler.
Üstelik te gerçekleri saptırıp, söz verip te unuttukları yol arkadaşlarını hedef almışlar.
Köprüyü geçerken sırtlarına bastıkları kadim dostları, doğruları söyledikleri için, el pençe divan durmadıkları ve biat etmedikleri için düşman bellenmişler.
Kral çıplak diyenleri afaroz etme sevdasına kapılanlar, Kraldan çok Kral'cı kesilmişler.
Sanki Mahu'nun şehri, El-Amara'daki yazıtlardan ilhamlanmışlar, övgüler, methiyeler bekler hale gelmişler.
Öyle ya ; “Tabur ve güruhlarla gittikçe büyüyen sen, Sen, Aten'in Hükümdarı, sonsuza kadar yaşa.” dememişmiydi batıdan gelen iblis ?.
Ölüler Kitabı'nın 27. maddesinde şöyle yazılmıştır. ; “Kalpleri çalan ve suçlayan sen.”
Hiçbir dâvâ lideri, sadık arkadaşlara sahip olmadan davasında muvaffak olamamıştır.
Hiçbir dava lideri de, davasına muvaffak olduktan sonra sadık arkadaşlarını yalnız bırakmamıştır.
Dikkat edin dava lideri diyorum, yerleri kobalt mavi karolu, alt ve üst kısmına kan kırmızı mücehverler dizili, altın sarısı renge boyanmış olan muhteşem şahin odasının liderinden bahsetmiyorum.
Gerçekten halkının hizmetkarı olacak dava liderinden bahsediyorum.
İnsan çoğu zaman içinde bulunduğu nimeti göremez.
Allah bir kuluna güzel arkadaşlar ihsan ettiyse, o kişi bu nimetin farkında olmalıdır.
Arkadaşlığın gerektirdiği, arayıp sorma, ziyaretine gitme, yardımına koşma, düştüyse elinden tutma, ona zaman ayırma, derdini ve sevincini paylaşma gibi sorumlulukları ihmal etmemelidir.
Öyleyse sen, Aten'in Hükümdarı, “Kalpleri çalan ve suçlayan sen.” değilmisin ?.
Eğer kadim dostların seni ; En muhteşem tahtırevanda, perdesi bir kenara çekilmiş halde, kolluk ve yanlarına döşenen mücehverlerle çok daha güzel bir hale getirilen altın bir tahtta oturan "Muhteşem Kral" olarak itham etseydiler, buna karşı söylenecek söz kalmazdı.
Çünkü bu, her iki yanında başlarına kırmızı ve beyaz taç'lar takarak yürüyen yüksek rutbeli mermurları olan, herşeyi bilen Kral'ın tasviridir.
Oysa kadim dostların seni hiç yalnız bırakmadılar, onlar senin ardından çıplak ayakla yürürlerken, asla arkalarında sandalet taşıyıcıları istemediler.
Onlar ihtiyaç duyduklarında giymek için, kendi sandaletlerini ellerinde taşıyorlardı.
Öyle ki, “Güneş yakıcı olacaktır” diye uyarılmış olmalarına rağmen, çıplak ayakla yürüdüler.
Artık Güneş battı ve karanlık çöktü.
Tek söyledikleri ; "Gelin yaşayalım ve sevelim. Güneş batar ve doğar." demekten ibaretti.
Asıl düğümün, siyasi bir denge yaratmak maksadıyla, tapınağın tepesinde uçuşan kargaları görmemekle atıldığını anlamamak için daha ne olması gerekir acaba ?.
Siz ister anlamış olun ister anlamamakta ısrarcı olun, ben bunu büyük ve muhteşem bir ziyafete benzetiyorum.
Öyle bir ziyafet ki, sonunda sarhoş kadeh kaldırışlar ve yalancı dostluk gösterileriyle son bulacak ve birbirlerine “Güle güle git Hacı” diyerek veda edeceklerin ziyafeti.
Piramit metni Kelam 664, “Silkelen, kendini teslim et, sen Büyük Kral !.” diyor ve soruyor.
“Bu mabedin sahibi kim ?.”
Biliyormusun ?.
-Hayır diyor Büyük Kral !
Bilmiyorum, söyle bakalım kimmiş ?.
-“HALK“, daha önce adını hiç işittin mi ?.
İşte sen onun tek Vekil Hükümdarısın !.
İnsan sözünün eri olmalıdır.
Çünkü sözünde durmak insanlığın gereğidir.

Esenlikler Diliyorum.
04.10.2013/Kartepe Sayfaya Geri Dön